Mardinname 5
Latifiye Camisi bizi heybetli kapısıyla karşılıyor. Girişte sol tarafta yer alan şadırvan kısmen Ulu Cami’deki şadırvanı andırıyor. Cami muazzamdı ama sadece bir buçuk safla namaz kılınması bizi gerçekten üzmüştü. Namazdan sonra caminin bahçesinde çay içtik. Caminin karşısında hemen küçük bir kütüphane vardi. Eskiden gençler buralara gelip ders çalışırmış. Cami avlusundaki çeşme yine dünyadan ahireti sembolize eder bir şekilde yapılmış. Aynısı Kasimiye’de de vardı. Hani hatırlayın o yapıyı. Önceki yazılarda vardı. Kubbesi Filistin’deki kubbeleri andırıyordu. Kubbeyi daha iyi görebilmek için arka sokağa geçtik ve bir boşluktan o mimari ihtişamı gördük. Caminin önüne dikilen bir bina şehrin ve caminin manzarasını bozuyordu. Caminin bulunduğu sokakta bir kilise vardı. Protestan Kilisesi imiş bu. Son altı yedi sene icinde açılmıştı. Başka amaçlar için açıldığı belliydi. İçinde Mardinliler de pek yoktu. Ne bir Süryani ne bir Keldani vardı orada. Mardin’deki gayrimüslim vatandaşlarimiz gibi değillerdi. Bir beklentileri var gibiydi. Neyse çok kurcalayip insanların kusurlarını ortaya cikarmayalim.😉 Yine caminin yanındaki ahırlar dikkatimizi çekti. Birçok at ve eşeğin bakımı orada yapılıyordu. Resmen hayvanlar için sanayi sitesi kurulmuştu. Caminin karşısında yer alan ev de rivâyetlere göre Emel Sayın’in annesinin evi imiş.Camiyi Soku’l Bakar denen çarşıya bağlayan sokakta sağa sola bağlanmış eşeklerin arasından ilerliyorduk. Hemen sagimizda Gazi Paşa adında bir okul vardı. Buraya kadar gelmişken bu okula kesinlikle gitmeliydik. Bir okul değil de tapınağa girer gibiydik. Birçok öğrenciyi mezun eden bu okul tarihin ta kendisiydi.Soku’l Bakar’a uğradık. İnekler Çarşısı anlamına geliyormuş. Bu adı neden aldigini biz de ogrenemedik. Bildiğimiz şey buraların on sene öncesine kadar çok kalabalık olduğuydu. İğne atsan yere dusmezmis. Şimdi ise o kalabalığa hasret esnaflar boş boş oturuyordu. Hatta bir dükkan vardı ki dört beş aile bu dükkandan geçimini sağlıyordu. Çarşıda işler bozulunca zaman içersinde bu dükkandan ekmek yiyenlerin bir kısmı İstanbul’a bir kısmı diğer şehirlere gitmek zorunda kalmış. Ve memlekete hasret bir şekilde gitmişler. Çarşının bir köşesinde Kahviti’l İstiklel vardi. Mehmet Nurlarin kahvesiymis zamanında. Daha doğrusu dedesi Hammed Hac Hamo’nun imiş. Mekanı cennet olsun. Çok emekçi bir adam. Proleter kelimesi dedeme yakışırdi ancak diyor hoca. Rahmetli çok emek vermiş.Cok insanın ekmeğine vesile olmuş. Üç ayrı evlilik yapan dedemiz,ilk eşini kendi askerde iken,ikinci eşini de geçen sene kaybetmiş. Üçüncüsü hâlâ hayatta.
Uzun yıllar kahvecilik yapmış. Ömrünün sonlarına doğru da kahveden dolayı ince hastalığa yakalanip vefat etmiş.Allah rahmet eylesin. Kahve şu anda hâlâ aktif. Ama başkaları çalıştırıyor. Kahvenin hemen yanında yer alan Köşk Sineması bir zamanlar Mardinlilerin vazgeçilmez adresi imiş. Bir de Renk Sineması varmış. O da yukarı sokakta kalıyor. Kismetse oraya da gideriz. Bu sinemalara kadınlar ve erkekler akın eder,bazen ağlar bazen güler bazen de yer kıtlığından ötürü giremezlermis.Bazen bilet yerine bir sembusek verilerek sinemaya giriliyormuş.
Neyse yine detaya girdik. Akşam oldu. Araca yetişmemiz gerekiyor.
Sinemanın önünde kaldık. Yarın buradan devam ederiz.
Keyifli okumalar:)
Mehmet Nur Esendemir