Mardinname
MARDİNNAME
Ta elli kilometreden görürsün sen bu şehri. Gece geliyorsan şayet uzaktan bu şehir yer ile gök arasında gökten ziyade yere yakın bir yıldızdır. Şehre vardığında karşına betonarme yapılar çıkar. Orası Mardin değildir sadece Mardinlilerin ikamet etmek zorunda kaldığı samimiyetsiz bir semttir. Hakiki Mardin vardır biraz daha yukarı çıkınca. Yavaş yavaş sarı şehre varırsın. Önce Veydi’s Simmek Mezarlığı senden fatiha ister. Yola devam edersin. Biraz ileride bir sağa bir sola bakarsın. Şeyh Çabuk dedigimiz ulvi bir yer vardir. Orayi gördükten sonra karsi tarafa gecersin. İsa (as) ve havarilerinin derin meselelerinin anlatıldığı Kırklar Kilisesi’nin acip havasını teneffüs edersin. Mahalle aralarından geçip meydana varırsın. Karşına “Şair kiminle konuşuyorsun, Mardin yoldaşın degilse?” yazısı cikar. O yazıdan sonra anlarsın ki bu şehir başlı başına bir şiirdir. Her bir yapıt bu şiirin bir kelimesidir. Kelime kelime şerh edersin. Biraz aşağıya inince yan yana iki tabela görürsün. Biri cami digeri kilisenin yönünü gösterir. Aslında bu iki tabela başka şeyler söylemeye gerek bırakmaz.İyi bakın evlere hiçbiri digerinin güneşine engel olmaz. Kapılar açıktır. İç içedir hayatlar,yemekler,yasamlar,acılar… Yolculuk devam eder,heybetiyle Mezopotamya’yı selamlayan Ulu Cami ve minaresi cikar karşınıza. Muazzam bir maneviyat sarar insanı. Tevhid dininin sarı taşlı sembolüdür burası. Dibindeki hazine rivayeti yillardir anlatılagelir. İçindeki sakal-ı şerif hatırlatır Aleyhissalatuvesselam’i. Artuklu’nun yadigari kadim camidir o. Gerçi mahzundur Ulu Cami biraz, biraz da kırgındır. Yıllardır sırtında taşıdığı “izrediye”yi yıkmıştı insanlar. Kırılmıştı heybetli cami hepimize. Aklımıza gelmişken söyleyeyim: Bu sefer uğrayamadık Nasra Teyze’ye,aramızdan ayrılmıştı. Geride tarihin,kültürün,hoşgörünün ilmik ilmik işlendiği eşyaları kalmıştı. Toprağı bol olsun. Çarşının ortasindayız şimdi sabun kokuları, leblebi kokularına karışırken farklı farklı insanlara denk geldik yolda. Birbirlerine benzeyen insanlar bunlar. Ayni seyleri yiyip iciyorlar ama farkli farkli isimler veriyorlar. Beraber cay bahcesinde gülüp egleniyorlar. Siz sasiriyorsunuz da onlar sizin saşırmanıza sasiriyor. 1.Cadde’desin. Yokus yukari bir okul var tarih kokuyor orayi gezdikten sonra Zinciriye Medresesi’ne doğru yol alıyorsun. Dik bir yokuştasin. Dibinde yeniçerileri andıran heybetli emekçiler oturmuş. Yük bekliyorlar. O kadar güçlü ki bu ağabeyler bir kisi tek başına buzdolabını tasıyabiliyor. Hele mavi gözlü emekçi bir amca var ki sohbetine doyum olmuyor,tarih kokuyor amcamiz. Derin bir muhabbetten sonra yokuşu çıkarak medreseye variyoruz. Mezopotamya adeta Mardin’in karşısına diz çökmüş. Medresedeki sembolik kavramlari gördükten sonra caddeye geri iniyoruz. Kuyumcular var yan yana dizili. Bir dükkanda haç digerinde Allah lafzi;kiminde Kur’an-ı Kerim’den bir ayet kiminde Hazreti İsa’ nin temsili fotoğrafı. Yillardir komsuymus bu esnaflar. Biri vefat etti mi tüm dükkanlar kapatirmis birkac gün. Ramazan’da ulu orta yemek yemezmis hiçbiri. Bu kadar medeni bir diyarda hicap duyarak yola devam ediyorsun. Meşhur Rıdo çıkıyor karşına. Mardin’e kadar gelmişken kebabını yememek akla ziyanmış. Rahmetli Mehmet amcanin -Daye- hatıralarıyla dolu bu yerde yemek yedikten sonra yılların eskitemedigi,sehrin ilk AVM’si olan Ammo Faysal ziyaret ediliyor. Çayı Parki’l Tavil denen yerde icmek gerekiyormuş. Buranın hemen yanında yer alan Şehidiye Cami ve minaresi. İki merdiveni olan bu minarede merdivenlerden cikanlardan biri digerini görmezmiş. Bu sanat eserinden sonra Sıtt Radaviye Medresesi’ne kadem-i mübareğe gitmemek olmaz. Derken viyadükleri andıran abbalardan geçiliyor. Ürpertici bir serinlik veriyor buralar sana. Abbaranin agzinda top oynayan masum çocuklar var. Abeee bana da fotoğraf cek diye diye sesleniyorlar. Birkac fotograf cekiminden sonra Deyruzzafaran,Kasimiye, Muhammed Zirrar gibi mekanlar geziliyor. Manastirda Ammo Bahe’nin vefatini duyuyor ve yine kederleniyoruz.Yıllarca annesini beklemiş hiç üşenmeden… Mardin’de evlerden bakılınca çoğu mezarlık net bir şekilde gözüküyor. Mezarliktakiler adeta Mardinlilere bizi ve bize geleceğinizi unutmayın diyor.Dili olsa da konuşsa bu şehrin. Dile kolay binlerce yıl,Artuklu yadigarı,camiler;kiliseler,hamamlar,esekler daha neler neler … Neler neler yazılır da bu şehir hakkinda ama bir yerde kesmek lazim. Gidilen her yerde bu şehri anlatmak lazimmis, hosgorusunden bahsetmek lazimmiş onu anlıyor ınsan. Televizyonda anlatilan yalanlara en büyük cevabı yine Mardin veriyor. Kalın sağlıcakla
MEHMET NUR ESENDEMİR