Mardinname 2
Şehir gezimizin ikinci günündeyiz. Yolda Mehmet Nur Hoca bize eşlik ediyor. İnsanlarla gayet samimi olan bu arkadaş bazılarına karşı oldukça mesafeli duruyordu. Nedenini sorduğumuzda bunlar Beyaz Mardinlilerdir, memlekete faydaları olmadığı gibi kendilerinden zayıf olanları ezerler diyerek serzenişte bulunuyor. Bu kibirli güruhtan bahsederek yürüyüşe devam ediyoruz.Mahalle aralarında irgaye (misket) oynayan çocuklar görüyoruz. Bazıları sıfır metelik tasıt il himmem eksi sıfır diye bağırırken bazı çocuklar da abbaralar arası turnuva düzenliyor. Kapıların önündeki beyaz taşlara oturmuş kimi çocuklar küçük bir poşete sıkıştırılmış eskimosunu yerken kimileri de ekmek arası salçayla yüzünü al al etmişti. Bu doğallığa hasrettik biz. Ama görünen o ki Mardin de bu hasletlerini yavaş yavaş yitiriyordu. Eşeğe binmiş bir amcanın yol yol yol diye bağırarak Malkoçoğlu gibi hızlıca yanımızdan geçmesi bizi ürkütmedi değil.Dün çay içtiğimiz parkın önünden geçiyoruz ve bizi Gariban Mehmet selamliyordu.Ete âşık bu agabeyimiz, bize kavurmayi ovdukten sonra ilerlemeye devam ettik. Yolda Kasetçi Ethem amcaya denk geldik. Dükkanında yok yok. Uzun ve beyaz saçlı bir Mardin beyefendisiydi. Belli ki saçlarına ak düşüren bir şeyler vardı. Neyse ilerlerken Ammo Faysal’i bir kere daha gördük. Hani Mardin’in ilk AVM’si. Kulaklarında problem vardı. Yaşlıydı amcamız bizi duyamiyordu. Çok anlaşamadık ama yüzündeki tebessümü biz büyüksehirlerde bulamıyorduk. Hasan Ammar Çarşısı’na iniyorduk. Yıllarca ismini ahali Ayyar diye bilirmiş de sonradan irfan sahipleri gerçek ismini duyurmuş her yere. Sabun,meyve, leblebi ve peynir kokusunun karıştığı bu çarşıdan inerken Pasavat fırınına uğradık.Bize Süryanilere ait olan çörek ve Mardin’in meşhur bakısmasindan ikram edildi. Reyhani Cami vardı hemen yanında, zikrullah ürpertiyordu.Geldigimiz yokuşu geri tirmandik. Kuyumcu dükkanları vardı yan yana dizilmiş.İsa(AS)’nın figürleri oldukça dikkat çekiyordu. Aman Allah’ım dedik dik bir yokuş vardı. Orada istirahat eden heybetli, İstanbul’da olsa koruma amirliği yapabilecek heybette olan hammallar vardı. Mardin’in derdini taşıyan amcalar. Resmen Mardinli Herkül’müş bunlar. Ayaküstü muhabbetten sonra Zinciriye Medresesi’ne çıktık. Mardin’i içimize çekip manzarasına aşık olduktan sonra Kasaplar Çarşısı’na Haco dedikleri sakallı, mütedeyyin bir amcanın lokantasina uğradık. Enfes bir dönerden sonra sırasıyla çarşıları gezdik. Kasaplar Çarşısı’nin bakımsızligi bizi üzdü doğrusu. Biraz ilerledikten sonra bir sonraki durağımız Kayseriye Carsisi oldu. Minik ve şirin bir kapalı çarşı. Orada lal ve ebkem genç bir kızımız bize bir şeyler anlatıyordu. Biz de kafa salliyorduk.Demli bir Mardin çayı içtikten sonra aracımızı park ettiğimiz alana doğru ilerlemeye devam ediyorduk. Sokulbakar, Cumhuriyet Meydanı derken Bebi’l Miskiye dediğimiz bir yere ulaştık. Bu sefer ahali Arapça konuşmuyordu. Sercawa,sersera gibi içten cümlelerle bizi karşıladılar ve bir çay içmeden bırakmadilar. Ufak tefek sakalasmalardan sonra aracimiza binip Yenişehir dediğimiz yere doğru hareket ettik. Stadyumun her yerden gözükmesi dikkatimizden kaçmadı. Stadın oradan geçerken Mehmet Nur Hoca’nin boynu bükülmüştü.Galiba bir problem vardı, evet vardı. Şehrin yaklaşık 50 yıllık efsanesi şimdi diplerdeydi. Sahipsiz bırakılmış bir takımdı. Yüksek yerlerden düşmüşlerdi. Mardinspor’dan bahsedince adeta ses telleri titriyordu. Hayırlısı diyerek otelimize ulaştık.
Bu gezimizden kalan notlar var:
Mardinliler bu şehre sahip çıkmali, bu sevgi ve saygı hiç bitmemeli.
Mardinspor eski günlerine getirilmeli.
Ve herkes sehri gezmeye gelmelidir.
Gezimiz esnasında bize eşlik eden Mehmet Nur Hoca’miza teşekkür ediyoruz.
Kalın sağlıcakla.
Mehmet Nur Esendemir